Antakya'daki
ikinci gunumde sabah uyandigimda basim agridigi icin biraz gec kalkmaya karar
verdim. Hava zaten kapaliydi. Giyinip disari ciktigimda ise yagmur basladi.
Kendimi hemen Uzun Carsi'ya attim.
Söz verdiğim üzere künefe yemek için bir gün önceki künefeci cifti bulmak istiyordum. Tabii Uzun Carsi genis ve labirent gibi bir yer oldugu icin yol nereye goturse yurumeye basladim. Uzun bir süre onları bulamadım ama yeni şeyler keşfettim bu sayede.
Uzun Carsi'nin firinlarin oldugu kisimdan girisine ulastim. Burada karsilikli firinlar var ama bu firinlar normal bildigimiz ekmek firini gibi degil. Antakya Simidi, tandir Ekmegi, insanlarin getirdigi lahmacun, guvec gibi seyleri pisiriyorlar.
Ilerlerken krepe benzer bir seyler gordum. Dukkan sahibi adinin tas kadayif oldugunu soyledi. 'Krep'e benziyor bunlar' dedigimde de farkini acikladi. Krep'te yumurta ve sut varmis ama tas kadayif sari ve beyaz una maya katilarak ve karbonat eklenerek yapiliyormus. Ama bildigin krep yahu. Bir tane yemem icin verildi ama tadi, tuzu yoktu. Yine de yedim:)
Sonra
nihayet aradigim kunefeciyi buldum. Dukkanda sadece kunefecinin esi vardi. Bir
tane kunefe hazirladi bana. Hazir bir kunefeyi isitti ve uzerine serbet koyarak
servise hazir hale getirdi. Orada
bir süre oturdum ve bolca sohbet ettik. Ellerinde hazir kunefeler varmis.
Benim yediğim yani kucuk olanlar 3,5 tl ve aliminyum bir kapta 5'li paket
halinde veriyorlar, buyuk olanlar ise 15 tl'den satiliyor. Icindeki peynir
eksimeden 30 saat dayanabiliyormus. Yani Istanbul'dan siparis verilse otobusle
bozulmadan gelebilecek, ustelik buzdolabindan cikarip gonderiyorlar. Ayrica
otobuse de kendileri birakiyor.
Kunefecinin
esi bana Eski Antakya evlerine gitmem icin yol tarif etti bir de Affan Kahvesi
diye bir yer varmis meshur bir yermis. O tarafa dogru gitmek icin yola ciktim..
Yolda
gordugum Habib-i Neccar Camii'ne ugradim. Bu sefer camiinin icini cekmek icin
isiklari yakmalarini rica ettim gorevlilerden. Caminin ici cok guzel
islemelerle bezeli. Kucuk bir camii olmasina ragmen her bir kosesi ayri bir
guzel, bambaska bir huzur veriyor insana.
Habibi
Neccar camii Anadolu'da bilinen ilk camiymis. Roma donemine ait bir pagan
tapinagi uzerine insa edilmis.Bu gordugumuz camii Osmanli donemi eseri ve
etrafi medrese odalari ile cevrili.
Camiinin avlusunda 19. yy eseri gorkemli bir sadirvan var.
Camiinin kuzeydogu kosesinde Hz. Isa'nin havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya (Pavlos) ile onlara ilk inanan ve sehit edilen ilk kisi olan Antakyali Habib-i Neccar'in turbesi bulunur.
Habib-i
Neccar'in hikayesi soyledir. Kuran-ı Kerim'de geçen olayda, M.S. 40’lı yıllarda
Hz. Isa'nin, havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya’yı (Pavlus) Antakya’ya
gönderir. Bu iki elçi Antakya'ya girerken koyunlarını otlatan marangoz Habib-i
Neccar ile karşılaşır (neccar, marangoz demektir). Neccar, yatalak oğlunun
elçiler tarafından iyileştirilmesi üzerine Hz. Isa'nın getirdiği dine iman
eder.
Ancak Antakyalılar elçileri hoş karşılamaz ve onları hapse atarlar. Hz
Isa, bunun üzerine Barnabas’ı şehre üçüncü elçi olarak gönderir. Elçilerin tüm
çabalarına rağmen halk Hz. Isa’nın dinine inanmaz ve onları öldürmeyi planlar.
Bunu öğrenen Habib-i Neccar, şehre giderek Antakyalılara "Sizden hiçbir
ücret talep etmeden Hakk dinini anlatan bu elçilerin söylediklerine uyun"
diye seslenir. İsa'nın elçileri de, Habib-i Neccar da işkence altında şehit
olurlar. Bu olay Kuran-i Kerim’in Yasin suresinde anlatılmaktadır.
Daha
sonra ordan ayrilarak Antakya evlerini gormek uzere caddeye cikip karsiya
gectim. Yagmur neredeyse durmustu ve aslinda o havada cektigim fotograflar
hosuma gitmisti. Havanin durumu fotograflara cok guzel bir ton veriyordu.
Kaldirimda birden Habib-i Neccar camiinin yansimasini gordum. Alan cok dar ve
camiinin onunde arabalar oldugu iyin cok da iyi bir sey beklemiyordum acikcasi.
Ara
sokaga dalinca goruldugum kimi genis, kimi dar sokaklardan yurumeye basladim.
Bulunduğum yer Koca Abdi Bey mahallesiymiş. İçine girdiğim sokak ta Alabey
sokak.
Yolda
karsilastigim mahalle halkiyla bir sorun yasamadim. Yabancilik ta cekmedim. Hem
yabanciya alisik hem de zaten burasi da farkli kultur ve dinlerin zaten
yuzyillarca bir arada yasadigi bir sehir. Yani en sevdigim sehirlerden.
Az
ilerde bir kadinin yol kenarina koydugu sandalyede sigara ictigini gordum. Oyle
rahatti ki yabanci biri geciyor diye dusunmeden oteye beriye bagirip
duruyordu. Yanindan gecerken bana gulumsedi. Sonra koseyi donunce bir baktim
her sehirde gorebilecegimiz bir sevgi sozcugu duvara yazilmisti. Her sehrin
sokaklarinda duvar yazilari var degil mi?
Boyle
sokaklari seviyorum. Diyarbakir'da ozellikle duvarlarda cokca yazi gormuslugum
vardir.. Bilmedigim bir sehrin, bilmedigim bir mahallesinde ara sokaklarda
rahat rahat dolasabilmek..
Biraz
daha yuruyunce cok sevindigim bir sey gordum.. Mardin'deki gibi burda da bir
abbara vardi. Abbara denilen sey aslinda sokaklari birbirine baglayan bir
gecit. Bu gecitlerden cok guzel fotograflar cikiyor. Okul saati cikisina da
denk geldigim icin nalzemem de boldu. Oyle hayran hayran bakarken alt sokaktan
bir kadin elinde orgusu cikiverdi bir yandan yuruyor bir yandan oruyordu..
Selam verip gecti..
Bu
sokaklar arkada bulunan tepeye kadar uzaniyormis. Ama artik hava kararmaya
basladigi icin geri donmem gerekiyordu. Yolda giden bir gencten yardim alarak
tekrar Habib-i Neccar camiinin oldugu yere cikarak otelin yolunu tuttum..
Yarin
yeni yerlerde gorusmek uzere...
Önceki
yazılar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder