7 Mart 2013 Perşembe

Diyarbakir Sokakları: Ulu Camii


Anadolu'nun en eski camisi olarak bilinen Ulu Camii Diyarbakır'da en sevdiğim camiidir. Avlusu geniş ve şehrin geleneksel karakterini temsil eden bir sürü insan geliyor buraya. Bu yüzden orada zaman geçirmeyi ve insanları fotoğraflamayı çok seviyorum.


639 yılında Hz. Ömer Dönemi'nde şehrin merkezindeki en büyük mabed Mar Toma Kilisesi'nin camiiye dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur. Ünlü Şam Emeviyye Camii'nin Anadolu'ya yansıması olan Ulu Camii İslam aleminin 5. Harem-i Şerif'i olarak kabul edilmektedir. Böylesine eski bir tarihi eserin avlusunda bulunmak insana huzur veriyor doğrusu. O yüzdendir ki ne zaman buraya gelsem dışarı çıkmak istemiyorum.


Saat ikindi namazına yaklaştığı için camii yavaş yavaş yaşlı amcalar  ve gençler tarafından doldurulmaya başlanmıştı. Cemaat geçen seneki gibi güler yüzlü ve ben fotoğraf çekerken anlayışlıydı. Hatta aşağıda göreceğiniz üzere bazıları özel pozlar verdiler bana..


Bir çoğunun üzerinde geleneksel kıyafetler var. Şalvarlar ve poşiler giyen bu insanların insanlıkları da çok güzel. Bana hep şu garip gelmiştir. Bir zamanlar sıkıntıları bu insanlar ve onların çocukları çekmiş olduğu halde yine de şehre gelen misafirlere karşı Anadolu insanının misafirperverliği ve hoş sohbetliliğini her zaman bulabiliyorsunuz. 


Geçen sene de çok sık ziyaret ettiğim camiinin görevlisi selam vermemle beni hatırladı. Ona geçen sene camiinin avlusuna inen merdivenlerde gördüğüm  aşağıda da fotoğrafını göreceğiniz yaşlı amcayı sordum hemen. Dediğine göre zaten ama olan amca bir gün evine giderken yolda açılmış olan bir çukura düşmüş ve ayakları kırılmış. Artık günlerini evde geçiriyormuş. Bunu duyduğuma çok üzüldüm. Biliyorum ki yaşlı insanların kemikleri zor kaynıyor. Allah yardımcısı olsun inşaallah. Belki bir gün gidip onu evinde ziyaret edebilirim. Ama önce adresini bulmam lazım..



Biz görevliyle konuşurken temizlik işleriyle ilgilenen başka bir görevli geldi yanıma. Onlara minareye çıkıp çıkamayacağımı sordum. Bana camiinin restorasyon çalışmaları olduğu için izni bu işlerle ilgilenen firmanın yetkililerinden almam gerektiğini söylediler. Ben de şantiyeye gidip görevlilerle görüştüm. Diyarbakır'a gelme nedenimi ve minareden 1-2 defa şehir görüntüsü almak istediğimi söyledim. Vallahi izin verdiler. Hiç bu kadar çabuk olabileceğini düşünmemiştim. Sanırım şanslıydım.


Camii'nin avlusuna hemen geri döndüm ve beni minareye götürecek olan görevliye durumu bildirdim. Minareye gittik. Görevli daha yukarı çıkmadan bana yükseklik korkumun olup olmadığını sordu. En üst tarafta şerefeye çıkmak için tahta bir merdivenden geçmemiz gerekiyormuş. Aslında evet, yükseklik korkum var ama bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. Eğer korkarsam geri döneceğimi söyleyerek yukarı çıkmaya başladım. O vakit o da,  demekki içi rahat etmedi ki benimle birlikte çıkmaya başladı.


Dikdörtgen bir şekilde inşa edilen minarenin merdivenleri geniş ama basamaklar yüksekti. Minarenin yüksekliği hakkında bir bilgim de yoktu sadece ben önde görevli arkada çıktık da çıktık. En sonra şerefeye giden yerde tahta bir merdiven vardı. Basamaklar sağlam yan kısımlarında da tutunmak için korkulukları vardı. Sonuçta güvenlik açısından sağlam bir yer olduğu için besmeleyle orayı da tırmanmaya başladım ve şerefeye ulaştım.


Hemen manzaraya yöneldim. Görüntü enfesti. Görevli bana tek tek minareleri görünen camiileri anlatmaya başladı. Ben de bir yandan tripodu kurdum ve fotoğraflar çekmeye başladım. Bir ara da bütün şerefeyi dolaşarak bir video görüntüsü aldım ama görevlinin yanımda olması ve beni bekliyor olması hareketlerimi kısıtladı doğrusu. Kendimi özgür hissedemediğim için herşeyi alel acele yapmaya başladım. Bir kaç poz daha aldıktan sonra aşağı inişe geçtik.


Merdivenleri çıkarken bir sorun yoktu tabii ama inerken biraz korktuğumu ve agır agır indiğimi itiraf etmeliyim. Üzerimde yükle pek te kolay olmadı. Görevli bana yükseklik korkusu var sizde ki inerken zorlanıyorsunuz dedi. E haliyle! İnsan can taşıyor ve dikkat edilmesi gerekiyor. Düzlüğe indiğimizde dizlerim titriyordu doğrusu ve bir süre de titreme geçmedi. Kaslar çıkma ve inmede zorlandığı için ve üzerine bu kadar yük binince tabiiki zorlanır insan.



Neyse ki görevli ile bir kere daha çıkma üzerine anlaştık. Aslında bir gün doğumu veya batımı için oraya çıkmak isterim ama güzel ve bulutlu bir günde olması daha iyi olur. Tabii karanlık basınca merdivenler de karanlıkta kalacak bu da ayrıca bir sorun. Bunu o zaman için düşünmeye bırakmak lazım.

Görevliye bana bu heyecanı ve güzelliği yaşattığı için belki yüz kere teşekkür ettim ve oradan ayrıldım.

Yeni gezi hikayelerinde  buluşmak üzere...

(Fotoğrafları büyüterek izleyin lütfen) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder