Ne zaman Sabiha Gokcen'den bilet alsam ayni pismanligi yasiyorum.. Simdi nasil gidecegim pismanligi bu.. Sinir bozucu, insani usendiren ve bir daha seyahat etmekten nefret ettiren bir sey.. Bu sefer dun isten eve gider gitmez uyumayi planlamistim. Boylece uykumu almis olup, saat bir gibi kalkip, hazirlanip yola koyulacaktim.
Taksim
Havatas'i aradigimda yolculuk 1,5 saat suruyor ona gore gelin demislerdi. Ucak
ta 1,5 saat suruyor, yarim saat te Taksim surse al sana 3,5 saatte Hatay..
Eskidendi o 18 saat filan yol gitmeler..
Hatirliyorum
da, Erzincan'da yasadigimiz yillarda memleketimiz olan Adapazari'na gitmek icin
18 saat yol giderdik. Yolda dinlene dinlene gittigimiz icin keyifli gecerdi
aslinda. Tabii kendi arabamizla gidersek. Bir de otobuse bindik mi tamam! Yok
ne zaman duracak, yok karnim acikti, yok cisim geldi... Bir suru tantanalar..
Simdi artik yok onlar..
Bir
seferinde Diyarbakir'dan Istanbul'a otobusle doneyim demistim de, 18 saati
dusunup, daha yola cikmadan yorulup vazgecmistim..
Taksim
havatas'a gelmek yarim saat surdu ve bu yagmurda havatas otobuslerinden birine
bindim. Yagmur neden yagiyor ki simdi, acaba korkmali miyim? Ucak zamaninda
kalkar mi acaba? Gerci 8'e saatler var daha..
Havaalanina
varinca hemen check-in yaptirip sigara icecek bir yer aradim. Dediler ki ic
hatlarda varmis. Ic hatlara gecerek o alani aradim. Bir sure yurudukten sonra
"teras" denilen yeri buldum. Tam da "hah teras iste sigarami
icer, kahvemi yudumlar ve kitabimi okurum" diye hayal kurarken bir de
baktim daracik bir alan ve icine sakir sakir yagmur yagiyor.. Buna inanamadim
dogrusu.. Koskoca havalimani iceriye Izmir Adnan Menderes'teki gibi sigara
icilecek dogru duzgun bir alan yapamamis.
Hem
giriste, hem de ic hatlara gecerken security kontrolunde beklerken bazi
akilliar ki "firsatci" diyebiliriz onlara, yaninda bekleyeni
gormeyip, ya da gormezden gelip sirayi bosverip one atildiklar hep ve onlara
sinir oldum. Insan kolaylikla kavga cikartabilir bu gibi durumlarda. Kalabalik
olsa veya az gise acik olsa tamam diyecegim. Bekleyecegi alt tarafi bir iki
dakika. Ne enteresan insanlar var yahu!
Evde
ucagi beklerken yanima hangi kitabi alabilirim diye kutuphaneye baktigimda
elimden bir cok kitap gecti. Daha once almis olup okumadigim bir cok kitap
vardi. Gozlerim bir sure sonra kutuphanede dolastiktan sonra J. J. Rousseau'nun
"Yalniz Gezen'nin Dusleri" adli kitabi yanima almaya karar verdim.
Sonucta fotograf cekmeyi ozellikle yalniz yapmaktan hoslandigim icin bu beni
bir "yalniz gezen" yapiyordu. Kitaptan ilgimi ceken bir alintiyi
paylasmak istiyorum. "Gercek mutluluğun kaynağının bizde olduğunu, mutlu
olmayı bileni bedbaht etmenin insanların elinde olmadığını öğrendim."
#YalnizGezeninDüsleri
Nedense
kitaptaki adam basindan gecenleri anlatirken aslinda o kasvet dolu ic
dusuncelerini yazarken aklima yine Dostoyevski okuyor olabilecegim geldi ama
belki de o zamanlarda adamlar yasadiklarini bizlere bir fotograf gibi aktarmaya
calismislar ama genelde bu ayrintilarin bazen okuyucuyu sikabilecegini
dusunmemisler heralde..
Rousseau
1712 'de dogmus, Dostoyevski ise 1821'de. Arada yuz yil var ve sıkıcılık ayni
belki. Burada tamamiyle bir sikilmaktan bahsetmiyoruz tabii. Bu tur yazarlar
yasadiklari donem hakkinda bizlere bir cok bilgi de veriyorlar. Klasikler her
zaman guzeldir. Mesela Balzac'ta 1850'de dogmustur ve Goriot Baba okudugum en
guzel klasiklerden biridir. Kitabin girisindeki ev tasfiri hala
aklimdadir.
Sanirim
ben insanlari incelemeyi pek sevmiyorum. Arkada telefon melodisi Ankara'nin
baglari" olan bir adam neden ilgimi ceksin ki, veya onumden bebek arabasi
surerek gecip duran cocuk, ya da obur kosusturan insanlar. Meraklilik cok iyi
yaptigim bir sey degildir.
Ucak
saati hala gelmedi ama ben 208 numarali kapida yerimi aldim bile. Bir daha bu
kadar erken gelir miyim bilmiyorum. Tabii bu tecrubeyi de unutmayip bir dahaki
seferr daha iyi planlama yapacagim kesin..
Bu
arada beklerken internetten Hatay ile ilgili arastirmalar yaptim. Artik bir cok
sitede gideceginiz yer hakkinda ayrintili ve guzel bilgiler var. Oyle ki
Hatay'da nerede kalinir, nereleri gezilir, neler yenir uzerine yarim saatte bir
cok bilgi edindim diyebilirim. Hatta bir sitede buldugum bir sayfalik bir bilgi
ile bugunu bitiririm diyorum.
Ucaga
binme vakti geldi. Bilet kontrolunden gecip uzun tuplerden ucaga dogru yururken
yan duvarlardaki reklamlara ilisiti gozum. Murat Boz'un o guzelim dislerini
boyamislar. Yahu o tuplerden ucaga geciliyor ne ara orda durup,kalem bulup,
adamin bir kac disini boyadiniz. Her zaman ucak camlari damlali veya buharli
olur ama bi sefer temiz cam geldi diye sevineyim mi bilemedim dogrusu.
Yandaki teyzenin "Hatayli misiniz?" sorusuyla memleket insanimi ne kadar cok sevdigimi, insanlara yabancilasmamin onlarin degil de benim sucum oldugunu bir kere daha anladim.
Ucagin
kalkmasina az kala yaziyi burda noktalayip kendimi "ucak dusmesin"
diye edecegim dualara vermek istiyorum.. Izninizle..
Sonraki yazılar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder