Antakya'daki üçüncü günümde sabah erken uyandim. Otel odalari hep mi kasvetli olur.. Giyinip disari ciktim hemen. Sehrin ortasindan gecen Asi nehrinin asagi ve yukarisinda muhtesem bulutlar vardi. Bir yagmur, bir gunes olan bir sabaha dogru akiyordu sular.
Otelden karsiya gecince
hemen Mado var. Oraya kahvaltiya geldim. Tabii hemen yoresel ne var diye
sordum. Kirma zeytin, otlu peynir, dil peyniri, sunme peynir, rengi turuncu
gibi olan pismis cokelek (ayrica sürk deniliyormus) ve onlarla yapilmis farkli
farkli karisimlar. Kucucuk mideme neyi sigdiracagimi dusunerek hepsinden azar
azar aldim. Kimyona benzeyen bir toz vardi adi zahtermis, onla zeytinyagli ozel
bir karisim yaptilar. Cok saglikliymis icinde kekik, susam, nar eksisi filan
vardi. Garson sekeri dusurdugunu soyledi.
Tadini pek begenmesem de biraz ekmek bandim sifa niyetine. Antakya'daki aktarlarda satiliyormus. Seker hastalarina ayrica duyurulur.
Her sehrin bir ulu camiisi vardir
dersem sasirmayin, bu dogru bir sey. Minaresi de uzunmus ama kasinmayacagim bu
sefer. Ne gerek var her camiinin minaresine cikmaya:) Camiinin avlusuna
girdigimde arka tarafa dogru acilan bir kapi vardi ordan arkada gecince sag
tarafta bir kabir gordum. Uzerinde Osmanli Turkcesi yazilar vardi.
Biraz daha ilerleyince
baska kabirler de gordum birinin uzerinde yesil renkte yazilar vardi. Cok eski
mezarlar olmali bunlar. Zira camii Selcuklu izleri tasiyormus ama Memlukler
tarafindan yaptirildigi dusunuluyormus ayrica Osmanli Donemi'nde de bakimdan gecmis.
Avluya geri dondugumde
ortadaki agaclarin protakal agaci oldugunu anladim. Ustelik uzerlerinde
meyveleri vardi.
Ordan ciktiktan sonra
yururken Ortodoks Kilisesi'ne rastladim giris kapisi kocaman ve gorkemliydi
ustelik uzerinde yazan bir yazi cok dikkatimi cekti.
"Sultan
Abdulhamit'in himayesinde bu kapiyi saygin, yuce Dogu Patrigi Meletiyis insa
etti ve insasini tarihledi. Ey kullar bu kapidan giriniz ve
sukrediniz..1900"
Gitmek istedigim yer,
gitmem tavsiye edilen Affan Kahvesiydi. Burada bazi yerlerde ve Affan Kahve'sinde
kahveler cay bardaginda geliyor ve suravi deniyor. Icerisi bildigimiz
kahveydi ve masalarda amcalar kagit oynuyorlardi. Acikcasi biraz cekindim
girmeye.
Ama girince arka tarafta
bir bahce oldugu soylendi. Bahceye girdigimde turla gelmis insanlar vardi bu
yuzden tum masalar doluydu. Yanlarina oturdugum iki ciftten Bursa'dan
geldiklerini ogrendim. Affan kahvesine gidince bici bici de ye denmisti ama kahvenin duvarinda bir uyari vardi. Adi bici bici sandigim sey Haytali imis. Hatta konuyla ilgili bir aciklama hazirlayip, cerceveletip Kahvenin duvarina asmislar.
Yillar once Adana'da yemis oldugum
icin bir daha yemedim.
Neden kahveyi fincanda vermediklerine ve cay bardaginda getirilen kahveye neden suvari desiklerini sordugumda soyle bir aciklama geldi. Sikiyonetim zamaninda su yag, ekmek kuyruklari olan zamanlarda ithal kahve yasakmis, o zamanlar memlekette kahve yokmus sanirim. Yasak oldugu icin polisler kahvelere baskina gelip kahve pisiriliyor, satiliyor mu diye bakarlarmis.
Ama anlatanin dedigine gore insanlarin
evlerinde kendi kahveleri varsa bardakta getirip kahvede icebilirlermis. Polis
bastiginda ben bunu evden getirdim deyince sorun olmuyormus. Cay bardaginda da
fincandan daha fazla kahve olacagi icin tercih ediliyormus. Daha sonra
aliskanlik yapmis milet fincani kaldirmis. Antakya disinda fincanla servis
yapilan yerlerde kahve icmek istendiginde bana suvari getir denirmis ve aslinda
Ataturk cikarmis bu aliskanligi. Kahvesini hep suvari bardakta istermis.
Yolda el yapimi sabun,
ebrudan yapilmis ipek esarp ve fularlar satan bir bayan beni dukkanina davet
etti. Defne yagi ve defne sabunu satiyorlarmis. Sabun sac dokulmesi, yagi cilde
egzama agrilari ve kepege iyi geliyormus. Tyche Hediyelik esya dukkanin adi.
Kurtulus caddesinde, katolik kilisesine yakin bir yer. Bana kahve de ikram
ettiler, sohbet ettik, cana yakin insanlardi.
Katolik Kilisesi ile
adini cok garip buldugum Sarimiye Camii arasinda kilisenin acilmasini
beklerken baska bir dukkanda satilan hediyelik esyalar dikkatimi cekti. Gri
renkli bir tasin uzerine sekiller cizilerek olusturulmus hediyelik esyalardi
bunlar. Bu tasin adi Serpantin, insanin uzerinden negatif enerjiyi aliyormus ve
Harbiye'de cikariliyormus..
Taslarin insan uzerindeki etkisine inandigim icin bir iki tane kolye ucu satin aldim. Orada kolye ucundan tutun magnetlerr ve levhalara varincaya kadar bir suru sey satiliyordu. Bir tane buyuk tas uzerine kem gozden korunmak icin ortadaki goz etrafina farkli figurler cizilmis olani vardi mesela.
Buradaki dukkanin adi
Baris Evi. Orada sattiklari esyalardan elde ettikleri gelirle din, dil, irk
gozetmeksizin zor durumda olan insanlara yardim ediyorlarmis. Dukkanin
kapisinda asili olan bir kagitta uc dilde hosgeldiniz yaziyordu.
Burada camiiden asagi
dogru eski Yahudi Hristiyan evleri var. Daha sonra cocuklari birer birer elden
cikarmislar. Ayrica camiinin baktigi cadde Roma zamaninda dunyada ilk
isiklandirilan cadde olarak biliniyormus.
Kilise normalde saat
ucte acilirmis ben de acilmasini beklerken eski evlerin oldugu sokaklara
daldim. Bazi sokaklarda arnavut kaldirimlari vardi. Bu sokaklar da kimi genis,
kimi dar yollarla cevriliydi.
Iceride daha bir suru
tablo ve yakma teknigiyle yaptiklari bir suru farkli tablo uygulamasi vardi.
Medeniyetler besigi Antakya ve haritasiyla calisma da ayrica guzeldi
dogrusu.
Daha ilerilere gittikce,
bu sokaklarin aralarinda cafeler oldugunu farkettim. Sehrin genclerinin gittigi
cafelerdi bunlar. Bazi duvarlar da duvar yazilariyla kapliydi. #siirsokakta tagini
burada da gormek hosuma gitmisti.
Katolik Kilisesi'ne
gitme sebebim kilisenin ust katindan gem kilise cani hem de camii minaresini
yanyana cekebilmek icindi. Diyarbakir'da cektigim boyle bir fotograf vardi.
Ayni dusunceyle kiliseye gidip ust kata ciktim ama can bir kulenin ustunde
degildi, minare ise buyuyen portakal agaci yuzunden tam gorunmuyordu. Hatta o
tepeden ucu bir arada bir goruntu alabilecegimi soylemislerdi ama can ve minare
disindaki ucuncu obje olan Yahudi yildizi bir sure once kaldirilmis.. Ben de
elimde olanla yetinmeye karar verdim. Ama siz canin yamukluguna takilmayin
tabii, asli tamamen dumduz..
Ordan cikip carsiya geri donerken
yolun karsi tarafinda bir dukkanin disinda yillar once gittigim resim kursunda
yaptigimiz tahta yakma calismalarindan kasiklar, hatta tablolar gorunce iceri
girdim. Bir kari-koca tahta yakma usuluyle tablo calismalari yapiyorlardi.
Iceride yaptiklari bir Ataturk portresini gosterdiler bana gozlerini ay yildiz
calismislar. Cok etkileyiciydi dogrusu.
Onlara belki faydali
olur diye kendi web sitemin adresini verdim. Begendikleri fotograf olursa bu
teknik kullanabileceklerini soyledim.
Otele donerken Uzun Carsi pazar gunu acik olmaz dusuncesiyle gecerken ugradim. Baharat filan alacaktim. Bu arada twitterdan bir abim Yusuf Usta'da kozde kunefe ye deyince orayi aramaya basladim. Cinaralti denen bir mekandaymis dukkani. Biraz dolasip, bir kac yere sorduktan sonra nihayet buldum. Guzel bir mekan. Kucucuk bir dukkanda koz atesinde kunefe pisiriyorlardi. Kunefe yapan adam ben kocaman tepsinin fotografini cekerken isterseniz video da cekin birazdan tepsideki kunefeyi havada ters cevirecegim dedi. Hazirlandim ve bekledim. Dedigi gibi tepsideki kunefeyi havaya firlatip ters cevirdi. Bir porsiyon siparis verip yerime oturdum.
Dun soran bir arkadasima iyi yapan bulunursa her yerdeki kunefenin tadi ayni demistim ama bugun yedigim kunefeden sonra ayni fikirde degilim. Kozde yapilani kesinlikle daha nefis.
Oradan cikinca bir de
yemek yiyeyim dusuncesiyle zaten otele giden yolumun ustunde diye Sultan
Sofrasi'na ugradim. Kagit Kebabi bekledigim etkiyi vermedigi, insanlar Tepsi
Kebabi ye o daha iyi dedikleri icin denemek istedim. Bir de cok tavaiye
edildigi icin humus yiyecektim. Hepsi cok lezzetliydi dogrusu.
Bu arada bazi
baharatcilar yarin acikmis. Son gunumde biraz alisveris yapsam iyi olur diye
dusunuyorum..
Yarin gorusmek uzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder