8 Haziran 2013 Cumartesi

31 Mayıs'ta Taksim Gezi Parkı....


30 Mayıs 2013'te Gece Taksim Gezi parkında toplanan insanlara polisin 31 Mayıs 2013 sabahı terpki vermesi ve daha sonra çıkan olayları duyunca öğleden sonra taksim'e gitmeye karar verdim. Tarlabaşı Bulvarı'nda taksiyle gidebileceğim son noktada indim ve meydana doğru yürümeye başladım. 


Fakat Talimhane bölgesinde takılıp kaldım. Çünkü polis ve göstericiler karşılıklı çatışıyorlardı. Sokağın köşesinde bir kuaförün orada bekledim, gerçi göstericiler sokağın iç taraflarındaydılar ama atılan biber gazı bombaları oluyordu. Orda zaten ilk kez gaza maruz kaldım. Ben de hemen diğer insanlar gibi kuaförün içine girdim. İçeri giren insanlar gibi de turistler de şaşkındı. Bazı insanlar işlerini görmek, bazıları belki evleri o civarda olduğu, turistler de gezmek için oradaydılar. Bir çoğu biber gazından ve de sinirden ağlıyorlardı.


Bir ara meydanın kenarını çevreleyen dar yoldan yürüdüm, bir sonraki sokağın başındaydı polisler ve ordan geçen insanlar polise bağırıyorlardı: ''Ne yapıyorsunuz, neden bunu yapıyorsunuz!!'' O noktada ''polise bunu yaptıran bir güç varken onlara kızmanın ne alemi var'' dedim içimden. Sonuçta o bir emir eri ve emirleri uyguluyor. O noktada polisin psikolojisini de bilemessin,  ''böyle suçlamak kışkırtmaya da yol açabilir ve daha da sertleşebilirler'' diye düşündüm.



Biber gazına maruz kalmak  kötü birşey. İnsanın gözlerini ve boğazını yakıyor anında gözlerinizden yaşlar boşalıyor ve nefes alamayacak gibi oluyorsunuz. Bir süre sonra geçse bile ilk etapta yaşadıklarınız, hissettikleriniz çok berbat duygular. Yanıma bütün fotoğraf ekipmanlarımı ve bilgisayarımı da alıp tekerlekli küçük bir çantayla gelmiştim,  aslında çanta bana ayak bağı oluyordu ama gerekli malzemelerdi bunlar. Orada kimi zaman kuaforun olduğu tarafta, kimi zaman karşı tarafta dikkatlice durdum, kimi zaman da insanlarla birlikte gazın etkisi geçinceye kadar dükkanlarda durduk. Öylece ortamın pskilojisini anlamaya, nabzını tutmaya çalıştım.


Bir ara sokağın içlerindeki grubun Ziraat Bankası'nın camlarına yakın markajdan taş attıklarını sonra da kaçtıklarını gördüm. Buna çok üzüldüm. Eylem yapabilabilir ama bu adar aşırılığa ne gerek vardı. Sonuçta taşladığınız yer devlete ait. Etraftaki dükkanlar halka ait. O noktada polisin uyguladığı orantısız güce kızdığım gibi o göstericilere de kızdım. Ama kimseye birşey denebilecek bir ortam değildi.. En iyisi fotoğrafla ortamı belgelemek herşeyi  insanların gözlerine sunmaktı.


Kuafor arkadaşlardan rica ederek çantamı orada bırakıp meydana gitmeye karar verdim. Meydana giderken kazıların yapıldığı yeri çevreleyen teneke barikatlerin arasından geçerken göstericiler Tarlabaşı tarafından ortaya çıktılar ve polisler de barikatlerin öbür tarafından belirince iki ateş arasında sıkıştım. Köşede küçük bir konteyner vardı oraya sığınmış olan bir kestaneci beni içeri çağırıp kapıyı ve camları kapadı. Bir an neye uğradığımı şaşırdım tabii. Polis beni gösterici sanıp biber gazı atar mı, yoksa göstericiler beni karşı taraftan sanıp taş atar mı endişesi kapladı içimi. Böyle bir durumda fotoğraf çekmekye çalışmak ta zor tabii. Konteynırın yanındaki teneke barikatlerin ordan adamlar gözlerinize dikkat edin cam patlarda kötü olur dediler. Bu da beni biraz ürküttü tabii..



Göstericiler bir süre sonra bulundukları bölgedeki yol kenarlarını kazı bölgesinden ayırmak ve geçişleri kapatmak üzere kullanılan tenekeleri toparlayarak barikat oluşturmaya çalıştılar. Gitmek istedikleri yer Taksim Meyda'nıydı ama polis onlara izin vermeyeceğe benziyordrdu.. 





Bir ara ortalık sakinleşip karşılıklı taş ve biber gazı atışmaları durulunca polislerin biriktiği noktadan içeri geçtim. Birileri yine polisin başında toplanmış yapmayın, etmeyin diyordu. Polis ise ayrı isyandaydı. Bir tanesinin: ''Ben ne yapayım ben emirleri uygulamak zorundayım.'' dediğini duydum. Bir ara beni fotoğraf makinesiyle görünce lütfen gelin çekin bunları deyip göstericileri gösterdiler. Gerçi göstericiler de polisi suçluyordu. O noktada iki tarafta da bu şiddetten zevk alan var mıydı acaba diye düşünmedim değil...


Meydana çıktığımda metronun girişine gittim. Her yer polis doluydu. Meydanda basın araçlarını görünce yanlarına gittim. Bütün basın oradaydı. IHA'nın arabasını gördüm ve daha önce orda çalışmış olduğum için arkadaşların yanına gittim. IHA gibi DHA ve CİHAN Haber ajanslarının da orda olduğunu gördüm. Haber Ajansları zaten televizyonlara hizmet veren kuruluşlar olduğu için İHA o an zaten uluslar arası kanallar olan Fransa24, Aljazeera Turk, BBC, SkyNews, ITN gibi kanallara sürekli canlı yayınlar veriyor, muhabirler de kameralar karşısında olanı biteni dünyaya canlı aktarıyorlardı. 


Sonra öbür basın araçlarını da gördüm ve bazı arkadaşlarla karşılaştık. Hepsi tam tekmil gelmiş ama yayın yapamamaktan şikayetçiydiler. Meydanın dört bir tarafına gelen yolların alt kesimlerinde göstericiler Taksim'e çıkmaya çalışıyor polis ise onları önlemek için biber gazı kullanıyordu. Zaman zaman esen rüzgarın da sebebiyle gaz bulutu üç bir taraftan meydana geliyor hepimiz etkileniyorduk.


Meydan'daki yaşlı bir adam telefonda konuşup birilerine kızıyor bir yandan da Taksim'de sıkışıp kaldığını ve hiçbir yere gidemediğini söylüyordu. Haline üzüldüğüm için yanına gidip ona oturması için yer gösterdim ama amca beni görünce AKP'den şikayet etmeye başladı. Korktuğum başıma gelmişti. Sanki AKP'li yazıyordu ya üstümde biryerlerde. Adam'a sakin olmasını sadece dinlenmesi için yer göstermek üzere yayına gittiğimi söyleyip yanından ayrıldım.


Polis göstericilerin hareketlerine göre meydandan sürekli biber gazı bombası atıyordu. Yerler boş kovanlarla doluydu.  Kuaför dükkanına gidip çantamı geri almayı düşündüğüm zaman bir deneme yapmaya karar verdim. Geldiğim yoldan geri dönüp kenardan kenardan yürümeye çalıştım ama yoğun gaz bombası ve iki ateş arası kalma korkusu yüzünden bunu başaramayınca geri döndüm tabii.

Aralarında Emniyet Müdürü'nin olduğu söylenen bir gurup polisin Starbuck's tarafından meydana geldiğini gördüm. Onları izlerken bir yandan da  meydandaki basamakların orda bir Amerikalı'yla bir adam konuşmaya başladı, ben de sessizce onları dinledim. Amerikalı gaz bombasının yasak olduğunu söyleyip durdu ama #occupywallstreet olayını ve ordaki orantısız polis gücünü ve gençlere yapılanları unutmuş gibiydi. Adam Ingilizce öğretmeniymiş. Daha sonra meydanda ve diğer yerlerde yabancı provokatörlerin olduğunu duyunca bu adam gelmişti aklıma. Adam bir de freelance photographer olduğunu söyledi. Acaba bu insanlar öğretmen adı altında gönderilip bir yandan da bir olay olduğunda dış basına servis mi yapıyor diye düşünmedim değil. Herşey olabilir çünkü.




Aşağı kısımlarda art arda gaz bombaları patlıyor ve kargaşa oluşuyordu ama gaz maskem olmadığı için hiçbir yere gidemiyordum.  O kısımda atılan biber gazının etkisi sürekli bize doğru geliyor ve gözyaşı krizlerine giriyorduk. Tabii bir süre sonra etki geçiyordu. 








Biber Gazı gerçekten insanı çok kötü etkiliyordu. Bir ara Starbucks'ın önünde de biber gazı bombaları patlamaya başladı ve insanların bir kısmı meydana koştu polise karşı durmak amacıyla ama polis onları yakaladı. Bu manzaralar da tabiiki hoş değildi.




Etrafta saat 19.00 dan sonra çok kalabalık bir Çarşı grubunun Taksim'e doğru geleceği ve daha büyük olayların olabileceği söylentisi dolaşıyordu. Bu sırada meydandaki otobus duraklarının gerisine yani #geziparki nin uc kısmına konuŞlanmış olan polis meydanı boşaltmamız gerektiğini söyleyen anaosnlar yaptı. O noktada hava kararmaya yüz tutmuştu ve zaten gün içinde 6-7 defa biber gazına maruz kaldığım için bitkin düşmüştüm ortamı terketmekten başka bir çarem yoktu.

Polislerin yanına giderek meydandan nasıl çıkacağımı sordum. Gezi parkının ordan aşağı gidip arka taraftan çantamı alabileceğim yere ulaşabileceğimi söylediler. Ordan geçerken camları kırılmış bir otobüs gördüm. O kısımlarda da köşe başlarında polisler ve içerilerde insanlar vardı. Aşağı taraftan dönerek, sokaklardan geçerek tekrar meydanin kenarına geldim. 


Meydanın kenarındaki kazının kenar korumalıklarının kenarındaki dar yollardan geçerek sokağın ucuna kadar geldim ve orda durarak kuafore doğru baktım. Etraf biber gazı kokuyordu çok kötü tıkanmıştım ama denemekten başka çarem yoktu. Kuafördekiler üst kata çıkmış olayları izliyorlardı. Göstericiler sokağın başına doğru yaklaşmışlar polise taş atıyorlarlar polis te onlara gaz bombası atıyordu. Yoğun gaz bombası yüzünden nefessiz kaldım bir ara ve küçük bir dükkana girmeye kalktım, ama adam ben birazdan gideceğim börekçiye girin dedi. Börekçi de tam yolun köşesindeydi. İçeri girdim ama kimse yoktu, çalışanlar  dükkanı açıp bırakıp kaçışmış olsa gerekti. Camlarda çatlaklar vardı ve eğer orada kalırsam ve camlara taş veya biber gazı denk gelir de patlarsa mahfolurum diye düşündüm. 

Hayatımda bir zaman öyle bir sıkışmışlıkta kaldığımı hatırlamıyorum. Çok kötü bir ortamdı. Kuaför'ü aradım ve sadece çantamı alıp gitmek istediğimi söyledim ama kapıyı açamayacaklarını söylediler. Onlar da haklıydı, o arbedede yapacak birşeyleri yoktu. Ne yapsam acaba diye düşünürken sokağın içinden gelen yüzü sargılı bir gösterici: ''Hanımefendi gidin burdan polis gaz atacak  birazdan!'' dedi ve bu da içimi rahatlattı. O andan itibaren geri dönerek Şehit Muhtar Bey caddesine girdim.

Şehit Mutar Bey caddesinde hayat sanki hiçbirşey olmamış gibiydi. Kafelerin önü  ve dükkanların kapılarında masalar, sandalyeler, insanlar oturmuş kahve, çay içiyor; restoranlarda insanlar yemek yiyor; turistler otellere yeni geliyor, bir kısmı ayrılıyordu. Yan sokakta sanki hiçbirşey olmuyormuş gibi bir hayat vardı orada. Çok şaşırmakla birlikte nefes alabileceğim bir yer bulduğum için şanslı hissettim kendimi. Biber gazının etkisi de geçmişti. O dar geçitten ileriye doğru giderken kendimi sanki bir savaşın ortasında gibi hissetmiştim. Ama geri gelince herşey geçti. Bu arada kuaforü arayarak dışarı çıkabilecek duruma geldiklerinde beni aramalarını rica ettim. Yarım saat, belki bir saat orada bekledikten sonra arka taraftan belki ilerleyebilirim diye düşünerek yola çıktım.  Orada da paralel sokağa giden sokağın uç kısmında göstericiler toplanmış hep bir ağızdan sloganlar atıyorlardı. Polis'in tutumuna göre ara ara içeri kaçışmalar oluyor, içlerinden bir kaç kişi grubu sakinleştiriyorlardı. Bir ara yukarıdan bir helikopter sesi duyuldu. Onu da yuhaladı göstericiler. Sanırım yarım saat filan orada bir ileri bir geri giderek bekledikten sonra beklediğim telefon geldi ve kuafordeki arkadaşla bir noktada buluşmaya karar verdik.

10 dakika içinde buluşma gerçekleşti ve kendisine teşekkür ederek kuaför arkadaşın yanından ayrılarak taksi bulmaya çalıştım. Önüme gelen ilk müsait  olan taksiye atlayıp beni en yakın metrobuse götürmesini söyledim. Ama daha sonra farkettim ki metrobuse filan binecek halim kalmamış, bu yüzden eve kadar taksiyle gittim.

Heyecan, korku, biber gazı ve şiddet dolu bir 7-8 saat geçirmiştim ama yetmişti. Umarım bir daha bu tür olaylar yaşanmaz.

Ayşegül Ayanoğlu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder